HALK TAKVİMİ
1. HALK TAKVİMİNİN
KAPSAMI:
Tarım ve hayvancılıkla uğraşının yoğun olduğu Üzümlü ve
köylerinde hava değişiklikleri, mevsim ve aylara yönelik bir çok söyleyiş ve
inanma; gelenek vardır.
"Bugün çoğunluğu Müslüman olan memleketimizde, iki
takvim kullanılır. 1) bir yılı, ayın 29/30 günlük dönem içindeki değişmelerine
göre 12'ye bölen, yani 354/355 gün sayan ay-takvimi (kameri takvim), 2)
dünyanın güneş etrafında 365/366 günlük
hareketi esasına dayanan, batı ülkeleriyle ortak, güneş-takvimi (şemsi takvim).
Halkın gelenekleriyle ilişkili sayılı günler için bu iki takvimden de
yararlanılır: dinî bayramlar için ay-takviminden, başka türden tören ve işler
için, mevsimleri göstermeye elverişli güneş takviminden.
Ayların adlanmasında çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan
halkın takvimleri benimsediklerini fakat ay adlarında bulundukları coğrafyanın
ve kültürün etkileriyle çeşitlilik görülür.
Mesela "halk takvimlerinin çoğunda kış aylarından birini veya bir
ayın bir bölümünü gösteren kara kış deyimindeki kara sıfatı olumsuzluk anlamı
yüklenmiştir; köylünün iş göremediği ve en çok sıkıntılı günlerini kapsayan bir
dönemdir... Bir çok takvimlerde Şubat, öteki aylara göre kısalığı belirtilmek
için gücük diye adlandırılmıştır.
Mevsimlerin köylüleri etkilemeleri ölçüsünde halk
takvimine bağlı olarak pek çok atasözü ve deyim de söylenmiştir. "Kork abrılın beşinden, öküzü ayırır
eşinden.", "Kasım fukara yazıdır.", "Fukaranın yazı
geridedir." gibi.
Yine halk takviminde doğum tarihleri söylenirken,
yaşanmış felâketler (= deprem, sel, muhacirlik, yangın vs.) veya tarımsal
faaliyetler de bir ölçüdür: "Depremin olduğu seneydi...",
"Domates kehân olurken doğmuştu.",
"Harman zamanıydı.", "Bağlardaki yapraklar avuç içi
kadardı.", "Domatesler çiçekti." gibi.
Üzümlü'de halk
takviminde ayların adı:
Ocak Zemheri
(Kanu-i Sâni)
Şubat Gücük
Mart Mart
Nisan Abrul
Mayıs Mayıs
Haziran
Gündönümü
Temmuz Temmuz
Ağustos Orak
Ayı
Eylül Eylül
Ekim Teşrin
Kasım Teşrin-i
Sâni
Aralık Karakış
(Kanun-u Evvel)
2. TÖRENLER
Hıdırellez:
Üzümlü'de Hıdırellez her yıl 6-7 Mayıs günlerinde kutlanır. Halk Çadırtepe Köyünün üst tarafındaki Hıdırellez'e
ya da Karakaya Beldesindeki
kaynarcaya gider. Çevre köylerden ve
uzak yerlerden insanların geldikleri bu iki yerde piknik yapılır, kurban
kesilir, çalılara bez ve çapıt bağlanır. Kaynarcanın
suyunda yıkananlar olduğu gibi, bu sudan evine götürüp yıkananlar da
olmaktadır.
Bu yerler ziyaret kabul
edildiğinden, kutsal sayılır.
Tıpkı ferfenede
(herfene) olduğu gibi, herkes bir veya bir kaç çeşit
yemek hazırlar; kurban kesenler de olur Hıdırellez
denilen yerde yer, içer eğlenir. Hıdırellez
ziyaretinde dilek tutulur, ağaçlara çapıt bağlanır, hıdırellez suyundan içilir.. Halk inancında oldukça önemli bir yeri olan Hıdırellez, yeminlere de girmiştir: "Hıdırellez çarpsın ki..... !" gibi. Halk arasında Hıdırelleze gitmek oldukça önemsenir.
Geğant
Gecesi:
Geğant,
eğlenmek amacıyla düzenlenen bir oyun olup sadece yılbaşlarında oynanır.
Gençler, Fattik
(tuhaf, komik makyajlı, garip bir kılık içindeki kimse, oyuncu) kılığına girer,
tanınmayacak şekilde giyinirler; erkekse kadın, kadınsa erkek kılığına girilir.
Fattik
olan gençler tanınmaz bir halde, arkadaşlarıyla evlerin kapısını vurur, def
çalar, bağırırlar. Kılık değiştirenler tanınmadığından muzip hareketler de
yaparlar. Maksat gidilen ev halkını güldürmek, meyve ve çerez almaktır.
Yatsıdan sonra yapılan bu eğlencede kapısı çalınan evin önünde çeşitli garip
sesler çıkararak; "Geğant geceleri/ Hacı bacaları!..."
veya "Ay başı, yıl başı, verin bizim bahşişi!" diye bağırılır.
Gençleri başından savmak isteyen ev sahibi de bir şeyler (elma, armut, meyve
kurusu vs. ) verir. Oyuncular oradan başka bir kapıya giderler... Böylece bir çok ev dolaşılır ve pek çok
hediye toplanır.
Toplanan meyveler daha sonra belli
bir mekânda yenir.
Yağmur Duası:
Kuraklık olan yıllarda; özellikle yaz mevsimlerinde, hocalar
camilerde namazdan önce ve sonra halka "Yağmur Duası"na çıkılacağını
duyururlar. Cuma namazından sonra cemaat ve imam yağmur yağması için dua
ederler. Kur'ân okunur, kurban kesilir.
Üzümlü'de yağmur duasına çıkıldığında ilçenin üst
tarafındaki Dere boğazı mevkiindeki Molla piri ziyaretine gidilirdi.
İslâmi
usullere göre yapılan duada, "Namazı kazaya kalmamış, Cenab-ıHakk'ın katında makbul insanların yüzü hürmetine..."
şeklinde dua edilir. Kaynaklarımızdan Hüsnü Işık, "1971 yılında su kıtlığı
yüzünden çıktığımız yağmur duasından sonra hemen yağmur yağdı." demiştir.
Bir rivayete göre de, "Erzincan'da kuraklık olan bir seneymiş. O zamanın büyük
camilerinden birinde, imam efendi cemaate seslenerek, "İçinizde namazı
kazaya kalmamış kimse var mı?" diye sormuş. Boynu bükük, mazlum biri
cemaatin içinden ayağa kalkmış. İmam da, "Ya
Rabbi! Bu kulunun yüzü suyu hürmetine..." diye dua etmiş. Camiden
çıktıktan yarım saat sonra da muazzam bir yağmur yağmış!"
2000 yılı Haziran ayında, Karakaya
Beldesinde yapılan bir yağmur duası törenine katılma imkânı bulduk. Bu
bölgemizde yağmur duası inancının yoğun ve canlı olarak yaşadığı görülmüştür.
FERFENE (HERFENE)
Herkesin getirdiği yiyeceklerle oluşturulan ortak kumanyayı
yiyip içmeye ferfene denir.
Uygulama ve
İnanmalar:
* Kadınlar arasında evde yapılan yemekli eğlence olan ferfene, genellikle öğleden sonraları komşular arasında yapılan
bir çay sohbetidir.
* Çocukların
veya gençlerin bir yerde toplanarak yemek yiyip, çay içmeleridir.
* İnsanların
canı ne zaman isterse o zaman ferfene yapılır.
* Yazın, her arkadaşın getirdiği yiyecekler ortaklaşa yenir ve eğlenilir.
*
Yeşillikler olunca, eş-dost, hısım-akraba toplanarak kısır ve
benzeri şeyler yapar, yerler.
* Bayramlarda
ferfene yapılır.
MİSAFİRLİK
Köy odaları toplanma,
istişâre, eğlenme ve misafir ağırlama yeriydi.
Geçmişte misafir yemekli ve yatılı olarak ağırlanır,
ikramda kusur edilmezdi. En önemlisi de misafire güler yüz gösterilirdi.
Köy odaları kalkınca misafirler tanıdıklarına
samimiyetlerine göre gidip gelmeye başlamıştır.
Uygulama ve
İnanmalar:
* Misafir berekettir.
* Misafir
on rızıkla gelir; birini yer, dokuzunu bırakır.
* Ev
halkından birinin gözü kalırsa, misafir geleceğine inanılır.
* Evde,
çocuk bacaklarının arasından bakarsa misafir gelecek demektir.
* Yürüyen
çocuk sürünmeye başlarsa eve misafir gelir.
ÜZÜMLÜ'DE HALK HEKİMLİĞİ
Folklorun (Halk Bilimi) ana dallarından bir de sağlık
folklorudur. Halk hekimliği, insanlık tarihiyle başlamış; günümüzde modern
tıbba rağmen, Üzümlü'de olduğu gibi pek çok yörede varlığını
sürdürmüş ve korumuştur.
Hayvan davranışları, tabiat olayları, metafizik
eğilimler, sihir, dinî ve mistik inanışlar karşısında insanın tepkileri ve uygulamaları
Halk Hekimliği tarihinin temelini teşkil eden unsurlar olmuştur.
Birçok aşamalardan geçerek,
günümüz modern tıbbının temelini oluşturan halk hekimliğine, hâlâ sosyo ekonomik nedenlerden dolayı bir çok yörede
rastlamaktayız.
Halkın sağlığa verdiği önem, bu konudaki kültürüyle
ölçülebildiğinden, bu konudaki sözlü gelenek ürünleri; sadece günümüzün değil,
geleceğin hekimliği de olan koruyucu hekimliğe yönelik, anlamlı önerileri de taşımaktadır.
Halk hekimliğinin amacı, kullandığı maddî ve manevî araçlar yardımıyla, halkın sağlığını
korumak ve hasta kimseleri sağlıklarına kavuşturmaktır.
Sedat Veyis Örnek, hastalıklardan
korunmada ve hastalıkları tedavi etmekte görülen bâtıl inanç ve büyüsel işlemleri;
"Bâtıl inançlar ve büyüsel uygulamalar psikolojik sebeplerle, eşyanın
mahiyetini ve tabiat olaylarını bilmemek, geleceği öğrenmek arzusu, korku,
cin, peri inancından kaynaklanmaktadır." şeklinde açıklar. Bu açıdan "hastalık" deyimi de alıştığımızdan geniş
bir anlam kapsar. Bununla sadece kişinin sağlık durumundaki aksaklıkları değil,
kısırlıktan tutun da nazar değmesi
gibi insanlardan gelebilecek kötü etkilere, tabiat dışı varlıkların (cinler,
periler, v.b.) sebep olabilecekleri sakatlıklara kadar türlü bozuklukları anlamak gerekir.
Ülkemizde olduğu gibi, Üzümlü ilçesi halk hekimliği
sağaltmalarında çoğunlukla bitkisel emler kullanılmakta olup, sağaltmalarda
büyüsel işlemlerin varlığı, hastalık adlarının Türkçe kökenli oluşu da dikkat
çekicidir.
Halk hekimliğinde bitkisel, hayvanî ve madenî ilaçlar
hastalıkların tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Dünya çapında bitkilerin
doğrudan kullanımı önemli bir yer tutarken, ülkemizde sağaltmada kullanılan
ürünler ya Attar (Aktar)
dükkânlarından ya da ihtiyaç duyan kimseler
tarafından tabiattan temin edilmektedir.
İlaç ve ilaç hammaddesi olarak kullanılan doğal ürünleri
inceleyen bilim dalına Farmakognozi denilmektedir.
Eğer bir bitkinin etken maddesi, etki tarzı, yan etkileri, gerekli dozu, başka
bitkilerle etkileşimi biliniyor ve ilâç olarak kullanılacak hale gelmişse drog karakterini kazanmış demektir.
Doğanın birçok şifalıotu,
modern hekimlikte de ilaç hammaddesi olarak kullanılmaktadır. Fakat bu
hammaddelerin kimi zehirli, kimi dozunda kullanılmadığı zaman tehlikeli, kimi
de kolay kolay ilaç haline getirilemeyecek kadar
karmaşık yapıdadır.
Halk, hastalıklarının gerçek sebeplerini pek bilmez.
Hastalığın büyü ile alakalı olduğu inancı oldukça yaygındır. Bu nedenle hastalık sırasında üfürükçü ve
bakıcılara müracaat edildiği görülür...
Üzümlü ve çevresi halk hekimliği
uygulamalarının halen canlı ve yoğun olarak uygulandığı bir ilçe merkezi. Hastalıkları
sağaltmada kullanılan ürünlerin neredeyse tamamı yörede yetişen bitkilerden
sağlanmakla birlikte, kimyevi özellikteki bazı maddeler de il merkezindeki Attar (Aktar) dükkânlarından temin edilmektedir.
Yaptığımız derlemeler sonucunda
tespit edebildiğimiz ilâçlarla kullanıldıkları hastalıkları şöyle
sıralayabiliriz:
Arı
Sokması:
* Alıç çalısı, kaz ayağı, ceviz,
yabani pancar, ısırgan yaprakları kaynatılıp banyo yapılır.
Ayak
Ağrısı:
* Ayak ağrılarında, dut şivi kaynatılır,
ağrıyan yerlere ılık ılık
sarılır.
* Ayak ağrılarına döğül otu kullanılır.
Ayak
Terlemesi :
* Isırgan kökü içilir.
* Teri emmesi için yün çorap
giyilir.
* Kına yakılır
* Ayaklar sürekli yıkanır.
Ayak
Üşütmesi :
* Üşütülen ayaklar ılık yağa konur.
* Üşüyen ayaklara bal mumlu muşamba
çekilir.
Bademcik :
* Kuru ekmek yedirilir.
* Nane kaynatılıp, suyu içilir.
* Zencefil, ılık içecekler içilir.
* Sıcak su ile pansuman yapılır.
* Havlu sıcak suda ıslatılıp boyuna
sarılır.
* Hatme çiçeği sütle kaynatıldıktan
sonra içilir; posasıda
boğaza sarılır.
Balgam:
* Boğaz sıcak tutulur.
* Süt içilerek bademcikler
yumuşatılır ve balgam atılır.
* Nar çiçeği, ayva kabuğu
kaynatılarak içilir.
* 7 tuz parçasına 7 Ayet'el Kürsi okunur ve her sabah biri suda eritilerek içilir.
Basur:
* Acı yenmemeli, sıcak yerde
oturmalı.
* Kuşburnu basura iyi gelir.
* Işkın kökü kavrularak dövülür ve
elenir; balla karıştırıldıktan sonra oluşan katı yapı hap şeklinde
yuvarlanarak içilir.
* Kuşburnu marmeladına dut kurusu
karıştırılarak gorava yapılır ve her sabah aç karınla
bir parmak yenir.
* Közde ters-düz edilmiş patlıcan
yaraya konursa sancıyı keser.
* Mayasıl (basur) otu kaynatılarak
suyu içilir.
Baş
Ağrısı:
* Patates dilinip
alna konur ve sarılır.
* Oklavayla bir hindinin (yazmanın)
arasına alınan baş sıkıştırılır.
* Büyüklerin okudukları dua çivinin
altına konularak tahtaya çakılır.
* Alıç goravası
yenir.
Bel
Ağrısı:
* Bardak çekilir.
* Bel çekilir.
* Kuşak, korse sarılarak bel sıcak
tutulur ve zorlanmaz.
* Bele yakı veya kara sakız sürülür.
* Sert bir zemine yatılır.
Bel
Düşüklüğü :
* Bel üç kere çektirilince ağrı
geçer.
Bel
Soğukluğu :
* İğnesi vardır. yapılır. İlaç
kullanılır.
* Bele kuşak sarılır.
Bitlenme :
* Bit tedavisinde kil kullanılır.
Boğmaca :
* Ayva içilir.
* Tarçın kaynatılarak içilir.
* Delik taştan geçilir.
Böbrek
İltihabı:
* Gırabolu
içirilir.
Böbrek
Taşları:
* Kaplıcalara gidilir.
* Soğuktan korunulur.
* Yavşan otu kaynatılarak içilir.
* Gırabolu
suyu veya ekşi su içilir.
* Yoğurt sücüğü
içilir.
* Kırk boğum otu kaynatıldıktan
sonra suyu içilir.
Bronşit :
* Göse
sıcak tuğla konur.
* Süt içilir.
* Yavşan otu suyu içilir.
* Sırta ve karın bölgesine gazete
konur.
Burun
Tutukluğu :
* Buhur çekilir.
Cilt
Bozuklukları:
* Elma yenirse cilt güzelleşir.
* Cilde limon suyu sürülür.
* Cilde limon-sirke karışımı sürülür.
Çatlaklar:
* Çatlaklara ışkın tohumu veya yaprağı dermandır.
* El ve ayak derisinde meydana gelen
çatlaklarda kara sakız eritilerek
damlatılır ve bağlanır; böylece hem çatlaklar büyümez, hem de acısını geçirerek
iyeleştirir.
Çıbanlar
:
* Çıbana kara merhem sürülür;
olgunlaşınca da sıkılır.
*
Soğan haşlanarak çıbanın üzerine konur.
* Çıbanın üzerine yağlı hamur
koyulur.
* Bamya, soğan, çemiç
(dut kurusu), bazen de soğan ve dut
kurusu dövülerek konur. Daha büyük yaralara ise kaynatılarak, ılık ılık serilir. Olgunlaşan çıbanın sancımaması için de üzerine bastık, pekmez,
lahana yaprağı veya yağlı hamur konur. * Yılan sarmaşığı çıbanın üzerine
konursa patlatır ve irini akıtır.
Damar
Tıkanıklığı:
* Dadaş dikeni kaynatılıp, suyu
içilir.
Dalak
Büyümesi :
* Buna dalak kesme de denir. Uzunca
bir demiri ayazda bırakır, sonra çeçli
balla sıvar; sancılı kısma üç-dört kez
bastırıp kaldırınca dalaktaki büyüme son bulur.
Diş
Ağrısı:
* Aspirin, kolonya, tuz konur.
* Soda konur veya çekilir.
*
Zeytin konur.
* Şeker, kolonya konur.
Dolama:
* Yazdırılarak duası okunur.
* Kaynar suya sokulur.
* Soğan haşlanarak parmağa sarılır.
* Camgüzeli yaprağı, haşlanmış soğan
bağlanır.
Dudak
Çatlaması:
* Ruj sürülür.
* Krem sürülür.
Ezik :
* Kırıklara bağlı eziklerde,
muşamba üzerine eritilmiş mum serilir ve
ezik bölgeye sarılır.
* Eziğe tuzlu yaprak sarılır.
* Eziklere çiğ et bağlanır.
* Ezik yere biber ekilmiş ciğer sarılır.
* Sütle soğan haşlanır ve ezik bölgeye
sarılır.
* Yağlı kara, inek yağı ve çapıt kurumu karıştırılarak yaralı bölgeye sürülür.
Felç :
* Felçli kimse yatırılır, sıcak
tutulur.
* Soğuk su dökülür.
Göbek
Düşmesi :
* Bardak çekilir.
* Hasta yere uzanır. Parmağa hindi
(yazma) sarılarak göbekte dönderildikten sonra, ayaklarından tutulup silkelenir.
Göz
Kabarığı:
* Çocuklara göz değmesiyle vücutta
meydana gelen kabarıklara göz kabarığı denir. Tedavi etmek için kurbanların kurutulmuş gözleri
hastanın banyo suyuna atılır ve hasta bu
su ile yıkanır.
Göz
Nezlesi :
* Çay buharına durulur.
* Yaş dut gözlere bir damla
damlatılır.
Göze
Pusu İnmesi
:
* Porselen camı iyice ufalanıp göze
dökülüyor.
* Bal arısı pulunu döver göze
dökerler.
Göz
Sulanması:
* Kaynaktan etkilenmiş gözlere patates konur.
Guatr :
* Ameliyatla aldırılır.
Güneş
Çarpması:
* Vücda
kolonya sürülür.
* Ağaç mollarıyla
banyo yapılır.
* Tuzlu ayran içilir.
* Sabah erkenden ceviz, söğüt
yaprağı, salatalık ve kabak çiçeği toplanarak suda kaynatılır. Güneş çarpmış kimse bu suyla banyo
yaptırılır.
Halsizlik :
* Cevizlerin yeni olmuşlarından
yutulur.
Hararet :
* Harareti olan hastanın alnına
sirkeye doğranmış patates konur.
* Sirke sürülür.
Hazımsızlık :
* Sakız çiğnenir.
Hoşirik :
*Yeni doğan bebeklerin ilk
haftasından sonra vücudunun yara olmasıdır. Hoşirik
denilen yerden getirilen toprakla bebek yıkanır.
Humma :
* Humma nedeniyle yüzü şişen
hastaya, pişirilmiş işkembe yedirilir veya çorbasından içirilir.
İdrar
Yolu Rahatsızlıkları:
* Gırabolu
idrar yolu rahatsızlıklarına iyi gelir.
* Maydanoz idrar sancılarına iyi
gelir.
İltihaplanma
:
* İltihaplı yaralara bastık (dut
pestili) sarılır.
* İltihaplı bölgedeki cerahatın dışarı çıkması için ebegümeci yaprağı ile kaysı
kurusu ıslatılarak yaraya konur.
*
Böğürtlen kökü kaynatılarak
içilir.
İshal :
* Aspirinle gazoz içilir.
* Yoğurdu torbaya döküp,
nişasta katar, yedirirler.
* Dadaş otu kaynatılıp içilir.
* Çay otu yoğurtla karıştırılarak
hastaya yedirilir.
* Yağla nişasta karıştırılarak
pişirilir; hastaya yedirilir.
* Bir tatlı kaşığı kahveye limon
sıkılarak ishalli hastaya yedirilir.
Kabakulak :
*
Kulağa veya yüzün bir kısmına dua yazdırılır, "Sen gördün, ben
gördüm..." denir.
Kabızlık :
*Fitil kulanılır
ya da sıcak ve yağlı yiyecekler yenir; çorba içilir.
* Hoşaf suyu içilir.
* Yemeğe sabun koyulur.
Kalp
Hastalığı:
* Süt içirilir.
* Isırgan kaynatılıp içilir.
* Dadaş dikeni kaynatılıp içilir.
* Oğul otu kaynatılarak çay halinde
içilir.
Kanama
:
* Pansuman yapılır.
* Şeker tozu kanayan yere dökülür.
Kansızlık :
* Portakal, limon, domates, pekmez
yenir.
* Tatlı yedirilir.
* Kara üzüm yenir
Kaşıntı:
* Bağa yaprağının kurusu yedirilir ya da kaynatılarak suyu içirilir.
Kellik :
* Kelliği gidermek için acı sakız,
zencefil, tarçın, şap, pudra şekeri, ekmek karası karıştırılarak dövülür ve
yaraya sürülür.
Kırık :
* Yağlı kara, inek yağı ve çapıt kurumunu karıştırarak yaralı bölgeye sararız. * Kırık bölgeye pamuklu çapıt külünü yağla karıştırarak sürerler.
* Kırıklara tütün, şeker tozu
basılır.
* Yumurta, tuz ve hamur yoğrulup yaralı
bölgeye sarılır, çelik yapılır.
Kızamık :
* Kızamık şekeri verilir.
Kum
ve Taş Düşürme
:
* Maden suyu içilir.
* Gırabolu
yenir ya da kaynatılarak suyu içilir.
* Sirke içilir.
* Yoğurt sücüğü
ve ekşi su içilir.
* Maydanoz suyu içilir.
* Kırk boğum otunu kaynatıp suyunu
içerler.
Mide
Hastalıkları:
* Sütle bal içilir.
* Nane ile süt içilir.
* Grabolu
yenir veya suyu içilir.
Nefes
Darlığı:
* Ihlamur içilir.
* Bal iyi gelir.
* Yağ yedirilir.
* Gülhatmi çiçeğinin tohumunu
kaynatıp içerler.
Nezle :
* Limonlu çay içilir.
* Sarmısak
yutarlar.
* Nane limon kaynatılır...
* Terlenerek, yatılır.
Öksürük :
* Ilık süt içilir, boğaz sıcak
tutulur.
* Ayva kabuğu kaynatılarak ayazda
bırakılır ve içilir.
* Ayva, elma, tarçın , bal
kaynatılıp içilir.
* Pekmezin üzerine karabiber dökülüp
yenir.
* Sakı elmanın ilk olanları kabuğu
çöpüyle kaynatılarak içilir.
* Ayva kökü kaynatılarak suyu
içilirse öksürük geçer.
* Kiraz çöpü kaynatılıp içilirse
öksürük geçer.
* Öksüren çocuklara 41 arpaya 41 İhlas okunduktan sonra haşlanır ve ipe dizilerek çocukların
boynuna mavi boncukla birlikte
asılır. Böylece çocuğa öksürük
musallat olmaz.
Romatizma
(Yel) :
* Isırgan kaynatılır, içilir.
* Isırgan otu haşlanıp sarılır.
* Kirli yün sararlar.
Saç
Dökülmesi :
* Sabun kullanılır.
* Sirke ile yıkanır.
* Kına yakılır.
Sağırlık
:
* İşitme sıkıntısı çeken kulaklara,
yel kapatmış diye, bal mumu konur.
Sancı:
* Pekmez şerbeti içilir.
* Zencefil kaynatır içerler.
* Bal şerbeti içirilir.
* Taş ısıtıp karna koyulur.
* Zeyrek otu kaynatılarak içilir.
* Yavşan kökü kaynatılarak suyu
içilir.
* Bezir yağı sancıya iyi gelir.
* Ebegümeci otu kaynatılıp suyu
içilir.
* Isırgan otu kaynatılarak içilir.
* Ebegümeci, ısırgan otunun buğusuna
oturulursa yeli çeker.
* Sancılı bebeklere badem yağı
içirilir.
Sarılık :
* Bal yenir.
* Sarılık olmaması için çocuğun
üzerine sarı başörtü örtülür.
* Sarılık otu kaynatılıp içilir.
* Sidik içirilir.
* Sarılık ocağına gidilir, iki kaşın
ortası jiletle çizilerek kestirilir.
* Hastanın banyo suyuna kına
katılır.
Ses
Kısıklığı:
* Zeytin yağı, yumurta, süt içilir.
* Boğaza naylon sarılır.
* Süte bal katılıp içilir.
* Ördek eti yenir.
* Boğaz buhara tutulur.
Sıtma :
* Sıtması olanlar "Küçük
tepe’ye götürülür."
* Sıtma tutanlar için üç tahta üzerine Firavun, Şeddet,
Nemrut adları yazılır. Hasta bunları
üç gün yakar; dumanı durur. Böylece sıtması
geçer.
Sigil :
* Bir iple sıkıca bağlanır .
* Ocağa gidilir, sigil
sayısı kadar arpa okunur; okunan arpalar
bir çeşme başına gömülür.
* Ateşe tuz atılır.
Sinüzit :
* Sıcak yerde durulur.
* Limon suyu içilir.
* Burna acı kavun suyu damlatılır.
Solunum
Rahatsızlığı:
* Yediveren gül kurusu sütle
kaynatılarak içilir.
Sulu
Yara :
* Kazan karası sürülür.
Sünnet
Yaraları:
* Sünnet yarasına bal mumu ve acı sakız
yağda kavrularak sürülür.
* Tava arkasındaki is yağla
karıştırılıp yaraya sürülür.
Şeker Hastalığı:
* Şekersiz yiyecekler yenir ve
perhiz yapılır.
* Greyfurt ya
da ışkın yenir.
* Maydanoz sapları kaynatılarak, sabahları
aç karınla birer bardak içilir.
* Gırambuh
çalısı yaprağı ve kuşburnu kaynatılarak suyu
içilir.
Şişleri
İndirme :
* Şiş olan yere tuzlu yaprak
sarılır.
* Burun şişini gidermek için paslanik (mayasıl) otu kaynatılıp suyu içilir. Posası şiş
üzerine konur.
Şişmanlık :
* Zayıf çocukların şişmanlaması için
gendime kavrularak çektirilir. Bundan yapılan helvadan yedirilir.
Tansiyon
Yükselmesi
:
* sarımsaklı ayran içilir.
* Tuzsuz ve ekşi yenir.
* Sarmısak
yenir.
* Limon yenir.
Tenye :
* Kabağın içindeki pürçüklü kısım ve
çekirdekleri, sabunla birlikte dövülerek hastaya yedirilir. Böylece tenya vb.
dökülür.
Uyuz :
* Uyuz olan kısma çamur sürülür.
* Kükürtlü su ile yıkanırlar.
* Dedete ilacı
ile tedavi edilir.
Varis :
* Varis çorabı kullanılır.
Yanık :
* Haşlanan kaysı yanık yere sarılır ya da yağ sürülür.
* Yanık yere rendelenmiş patates
konur ki ateşi alsın.
* Diş macunu veya salça sürülür.
Yara
:
* Sulu yaralarda sülürle
yağ karıştırılarak yaraya sürülür.
* Hava alan yaralara közde haşlanmış soğan sarılır.
Zehirlenme :
* Süt veya ayran içilir.
* Yoğurt yenir.
* Çiğ süt içilir.
KIŞ HAZIRLIKLARI
Kış mevsiminin daha soğuk ve çetin geçtiği
dönemlerde, ekonomik yönden zayıf olan halk
için kış hem zorlu, hem de sıkıntılı geçerdi.
Kömür ve elektriğin olmadığı dönemde kışlık yiyecek,
içecek ve yakacağın tedariki uzunca bir zaman sürerdi. Yakacak ormandan meşe
getirerek, tezek yaparak, bağ kenarlarındaki
çalı-çırpı, yavşan otu, sığır kuyruğu ve acı biran toplanarak tedarik
edilirdi.
Teneke sobalar sabah ve akşam dışında yakılmaz, tandırlar
yemek pişirmek ve ısınmak için kullanılırdı. Gündüzden yanan tandırlar
soğutulmaz çalı-çırpı ile poslanarak ateşi canlı
tutulurdu.
Kış gecelerinde tandır poslamak
ise ayrı bir gelenektir. Gün boyu yanmış tandır sönmesin diye bir avuç çalı-çırpı
ile tekrar canlandırılırdı. Buna tandır poslamak
denirdi. Poslanan tandırın (kozzik:
küçük tandır) üzerine kürsü konulur ve üzerine örtü örtülürdü. Mahallede sobası
tandırı yanmayanlar tandır poslanmış evde toplanır, ayaklarını
tandıra sarkıtır; birbirlerine hikâyeler, masallar anlatır, mani (ficek) ve türkü söyler, hoşça vakit geçirirlerdi.
Kışlık yiyecekler arasında çökelik
almak önemliydi. Turp, dayg, patates ve dolmalar için
kışlık şalgam kışlık yiyecekler arasında ilk sırayı alırdı. Eskiden buzdolabı
veya soğuk hava depoları olmadığı için bir metre derinlikte bir kuyu eşilir,
donmasın diye yiyecekler bu kuyuya konulurdu. Bu yiyecekler kuyulardan kışın
ilk ayında çıkarılır, yenir veya satılırdı. Şalgam dolma yapmak için, turp da
salata için oldukça kıymetliydi. Bu ürünler, para etmesi için özellikle Ramazan
ayında çıkarılırdı.
Salça, turşu, reçel, konserve, yağ, gendime,
tarhana, bulgur, un, pinavun ve kelete
yapılırdı. Ayrıca pekmez, kesmeçe, dürtmeçe, gorava, ceviz, çemiç (dut kurusu), bastık, şöbek,
gibi kuru meyveler hazırlanırdı.
Elma, armut gibi meyveler, dut ve ceviz gibi kuru
meyveler eski küplere konularak kış için saklanırdı. Küplere konulan yaş veya
kuru meyvelerin hava almaması için küplerin ağızları ıslak bir deri ile
kapatılırdı. Deri kurudukça küpün ağzını sıkar ve küpteki meyvelerin havayla temasıda önlenmiş olurdu. Böylece rutubet almaması ve sağlıklı
bir şekilde kışa kadar dayanması sağlanırdı.
Pinavun ve kelete
de kış için önemli yiyeceklerdendir. Kış için en önemli hazırlıkların başında pinavun gelirdi. Pinavun kış boyu kullanılacak undur. 30-40 god (teneke) buğdaydan un öğütülerek kendir, kenevir veya
yünden yapılmış hararlara basılır ya da ambarlara
doldurulurdu. Kış için yeterli unu veya ekmeği kalmamış olanlar bir miktar
buğdaydan un yapar, bu una da kelete denirdi.
Hayvanlar için ot, saman, çağşır
(çarşır), arpa, çavdar depolanır kışın hayvanlara
verilirdi. Damları küremek için
kullanılacak kürekleri, güzden hazırlamak diğer önemli işlerden biridir.
Üzerine oturmak ve yatmak için cilden
hasır dokunur, şalvar, çuha, pörk, külah, boyun bağı,
eldiven, çorap gibi kışlık giyecekler örülürdü. Kış için hazırlanan entari, zıvga, işlik, tayyör gibi giysilerin yanında çocukların
altına koymak için höllük (kuru toprak) yazdan veya güzden hazırlanırdı.
Yine evlerde sandıklar, özellikle gelin sandıkları kışın,
bir bayram havası içerisinde açılırdı.
Kış hazırlıkları arasında evlerin temizliği, badanası ve
sobaların kurulması da yer alırdı.