1. İLÇE MERKEZİNDEKİ TARİHİ KALINTILAR
1.1. Üzümlü Kalesi
Üzümlü İlçe Merkezi'nin
yaklaşık 500 m. doğusunda yüksek bir tepe üzerinde bulunmakta, burasının Üzümlü'nün kuruluşunda önemli bir görev üstlendiği
anlaşılmaktadır. Kale'ye tepenin batı yamacında bulunan ve aynı zamanda kaya
mezarına da götüren bir antik yoldan
ulaşılmaktadır Kalıntılar
arasında rastladığımız bir sunak kalıntısı dikkat çekicidir ve Kale'nin
tarihlendirilmesinde yardımcı bir unsur olarak değerlendirilebilir. Günümüzde
Kale'nin ana unsurları olan sur duvarı v.s. pek belirgin değildir. Bu da
Kale'nin çok eskiden beri terkedilmiş olduğunu göstermektedir.
1.2. Kaya Mezarı(Şeyh
Karpuz Mağarası)
Üzümlü Kalesi'nin yamacında
yer almaktadır. Burasıyla ilgili olarak halk arasında çeşitli efsaneler anlatıla
gelmektedir. Efsaneye göre; mağarada kış mevsiminde, etrafın karlı olduğu bir zamanda yemyeşil dallar
arasında bir karpuzun çıktığı görülür. Kış ortasında büyük bir karpuzun yetiştiğine
hayret eden halk, burasının ulu bir velinin türbesi olduğunu düşünmüştür.
Bundan dolayı halk arasında bu mağara Şeyh Karpuz Mağarası olarak anılmaktadır.
Bir başka efsaneye göre ise; Rus işgali sırasında, tepeye doğru Rus
askerlerinin çıktığı görülür. Bu sırada mağaradan bir el silah sesi
duyulur. Bundan kaçan Rus askerleri halk tarafından kovularak şehrin kurtuluşu
sağlanır.
Ancak gerçekte burası, doğal kayaya oyulmuş bir kaya
mezarıdır. Üzümlü İlçesi'nin ilk
kurulduğu yer olan Kale'ye götüren taşlarla düzeltilmiş bir patika yolla
ulaşılan kaya mezarı, ilçeye nazır konumdadır.
58X128 cm. ölçülerindeki dikdörtgen şekilli kapı
açıklığının sağ tarafında, 40X65 cm ölçülerinde bir niş mevcuttur (Resim: 2).
Küçük bir giriş bölümünden sonra 190X225 cm ölçülerinde ve yaklaşık 3 m.
yüksekliğinde bir odadan ibaret olan
kaya mezarının duvarlarında iki niş bulunmaktadır. Bunlardan küçük olanı30X40 cm., büyük olanı ise 54X60 cm.
ölçülerindedir (Çizim: 1).
Mezarın içerisinde kaçak kazılar yapılmış ve bol miktarda
ortaçağ seramikleri (Resim: 3) ile iskelet
parçaları ihtiva ettiği tespit edilmiştir. Muhtemelen burasının Urartu
döneminden (M.Ö. 900-550) kalma bir kaya mezarı olduğu anlaşılmaktadır.
1.3. Altıntepe
Altıntepe Höyüğü, içinden
Erzurum-Erzincan devlet karayolunun geçtiği verimli
bir ovada yer almaktadır. Erzincan'a 20 km. mesafedeki Altıntepe
60 m. yüksekliğindedir ve diğer Urartu kaleleri gibi dik yapıya sahiptir Altıntepe 1938 yılında burada zengin bir mezarın rastlantı
sonucu bulunması sebebiyle ilk olarak tespit edilmiştir. 1959 yılında Prof. Dr.
Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığında başlatılan kazılarla teferruatlı biçimde bilim
alemine tanıtılmıştır. Kazılarda elde edilen veri ve bulgular Urartu tarihinin
olduğu kadar, sanatı ve mimarisinin tanıtılmasına da büyük katkı sağlamıştır. Buna göre iç içe iki kale duvarı ile korunan tepede,
tapınak-saray kompleksi, mezarlar, konutlar ve çok sayıda arkeolojik eser
ortaya çıkarılmıştır. Yeraltındaki mezar
odaları, Urartular'ın ölü gömme adetleri, mezar
şekilleri, zengin ölü hediyeleri ve el sanatları hakkında geniş bilgiler vermiştir. Altıntepe'de ölüler yeraltına kesme taşlarla inşa edilmiş
mezarlar içerisindeki taş veya ağaç lahitlere
altın, gümüş, değerli eşyalar ve süslü giysileriyle birlikte
gömülmüşlerdir. Mezar odalarına altın, gümüş, tunç, fildişi, demir, pişmiş
toprak, taş ve fayanstan çeşitli eşyalar, gümüş ve tunç kaplama ağaç
sandalyeler, tunç kemerler, çeşitli ahşap mobilyalar, tunç kazanlar ve savaşçı
birisine ait olduğu sanılan bir savaş arabası bırakılmıştır. Bu mezarlardan
çıkan üç ayağı üstünde duran ağız kenarı boğa başlarıyla süslü büyük tunç
kazanlar, oldukça ilginçtir. Çivi yazılı tunç eşyada kral adları mevcuttur. Tamamı
Urartu sanatının parlak dönemine (M.Ö.8.yy) tarihlenen ve sanat açısından büyük
değer taşıyan bu eserler günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde
sergilenmektedir.
Urartu Krallığı'nın batı sınırında büyük krala bağlı bir
beyliğin kalesi ve yönetim merkezi olduğu sanılan Altıntepe'de,
buluntular arasındaki Tanrı, insan ve hayvan figür betimlemeleri önemli yer
tutmaktadır. Özellikle kanatlı boğa üstünde uzun giysili, kanatlı Tanrı ve kanatlı
at betimlemesi ilginçtir. Bunlar Urartu
dini, Tanrıları ve inanışlarıyla ilgili bilgileri daha da zenginleştirmektedir.
Altıntepe kalıntıları;
tapınak-saray kompleksi, sütunlu kabul salonu, açık hava tapınağı, üç adet
mezar ve depodan meydana gelmektedir.
Kare planlı tapınağın çevresinde, klasik Urartu
mimarisinin özelliği olarak 8 sütun yer almaktadır Tapınağın batısında, birbirine bağlantılı
odalardan oluşan sarayın temel izleri bulunmaktadır (Resim: 8). Sarayın
güneyinde ise Ön Asya'daki salonların öncüsü olan 18 sütunlu kerpiç duvarlı
kabul salonu ile dini törenlerin yapıldığı açık hava tapınağı mevcuttur. Ayrıca tepenin güneyinde, dikdörtgen planlı
üç odadan oluşan Urartu KralıII. Sarduri'ye
ait bir mezar, tek odalıI. Rusa'ya
ait bir mezar ve II. Argişti zamanında inşa edilen
diğer bir mezar (Resim: 9-10) ile tepenin kuzeydoğusunda depo binası yer
almaktadır.
Büyük bir kayalık alan üzerinde yer alan ve doğuyu batıya
bağlayan tarihi yol üzerinde bulunan Altıntepe,
Urartu tarihi ve sanatının önemli bir
halkasını oluşturmaktadır.
1.4. Saztepe Höyüğü
Erzurum-Erzincan karayolu
üzerinde, Altıntepe'ye 1,5 km. mesafede ve doğuda yer
almaktadır. Hemen her yerinde pek çok kaçak kazılar yapılmış olan höyükte, yol yapımısırasında bol miktarda keramik
parçalarına rastlanmıştır.
Zirvesi ovadan yaklaşık 100 m. yüksekliğindeki höyükte
İlk Tunç Çağı'ndan başlayan; Geç Devir Urartu ve Ortaçağ dönemlerinde devam
eden iskân izlerine rastlanmıştır. Höyüğün güneydoğu bölümünde moloztaş örgülü duvar parçalarıbulunmaktadır.
Nekropol alanının höyüğün doğusunda yer aldığıtahmin olunmaktadır.
1.5. Küçük Höyük
Altıntepe'nin kuzeyinde ve Altıntepe'ye 2,5-3 km. kadar uzaklıkta bulunan Küçük Höyük,
Altıntepe ile Üzümlü ilçesi arasında yer almaktadır
(Resim: 11) Höyük bulunduğu arazide 100 m. çapında, küçük boyutlarda bir tümsek
oluşturmaktadır. Yüzeydeki incelemelerde burada çok sayıda kaçak kazının yapılmış
olduğu tespit edilmiştir. İlk Tunç Çağıkeramikleri
ile Demir Çağı seramikleri burasının prehistorik
dönemlerden beri önemli bir yerleşime sahne olduğunu göstermektedir. Kuzeydeki
dere yatağından bahar aylarında gelen sel tehlikesiyle kaçak kazı yapanların
tahribatı sebebiyle höyük, yoğun biçimde tahribata uğramıştır.
1.6. Akkoyunlu Camii
Üzümlü ilçe merkezinde yer
alan caminin Akkoyunlular
zamanında inşa edildiği sanılmaktadır4 (Resim: 12).
Muhtemelen bu sebeple böyle isimlendirilmiştir. Ancak caminin batı cephesinde bulunan giriş kapısının üzerindeki kitabe,
bizi daha erken bir tarihe götürmektedir. Kitabe eğer bu yapıya aitse, son satırındaki 701 H.
tarihi 1301-1302 senesine tekabül etmektedir (Resim: 13). Bu tarih bölgenin İlhanlı
egemenliğindeki dönemine, Akkoyunlu
hakimiyetinin yaklaşık 170 yıl öncesine
işaret etmektedir.
Bu kitabeden hareketle, belirtilen tarihte aynı yerde
yapılmış olan cami, Akkoyunlular devrinde elden
geçirilmiş ya da yenilenmiş olabilir. 1965
yılında camii tekrar yenilendiğinden
yapının eski durumuyla ilgili tespitler
yapmak mümkün olmamıştır. 1997 yılında düzgün kesmetaş malzemeyle
yapılmış minarenin şerefesinde baklava dilimi, gülbezek ve karanfil gibi motiflerle süslemeye yer verildiği görülmektedir.
1.7. Kilise
Kalıntısı
Üzümlü ilçe merkezinde,
Babacan Mahallesi'nde Akkoyunlu Camii'nin 50 m. kadar doğusunda yer alan tek nefli bir kilise kalıntısı vardır. Mahalle muhtarı İsmail Navruz'un verdiği bilgilere göre doğu-batı istikametinde
uzanan şapelin doğu yönündeki apsis, içten yarım yuvarlak, dıştan üç köşelidir.
100 cm. kalınlığındaki duvarlar içten ve dıştan düzgün kesme taş kaplamalıymış
ancak, günümüzde duvarların alt kısımlarından bazı izler kalmıştır. Bugün
oldukça harap vaziyettedir (Resim: 14, Çizim: 2).
2. KARAKAYA
BELDESİNDEKİ TARİHİ KALINTILAR
2.1. Karakaya Kalesi ve Kaya Basamakları
Kale Karakaya
Beldesi'ne 3 km. uzaklıkta, ovadan 400 m. yüksekte ve sarp bir kayalık üzerine
kurulmuştur. Sivas Boğazı(Sakaltutan), Kemah Boğazı,
Sansa Boğazıve Munzur
Dağları'na nazır, Esence (Keşiş) Dağlarının öncülerinden bir yüksek tepeye inşa
edilmiş bir eskiçağ kalesidir (Resim:
15). Kalenin doğusunda dar bir vadi bulunmaktadır. Kuzey tarafından gelen çay,
kalenin doğusundan geçerek ovaya doğru akmaktadır.
Kalenin bu kısmı sert ve dik, yalçın doğal kayalardan ibarettir. Kalenin
batısında 5-7 m. uzunluğunda moloz-yonu taşla örülmüş sur kalıntıları bulunmaktaysa da bağlantıları
tahrip olduğu için sınırlarını tam
olarak tespit etmek imkânı kalmamıştır.
Kalenin kuzeydoğusunda sarp yamaçtan aşağıdaki suya
inen kaya basamakları son derece
önemlidir. Basamakların üst bölümünde gerçekleştirilen kaçak kazılarda ortaya
çıkarılan toprak, merdivenden aşağıya atıldığından basamaklar günümüzde
kullanılamayacak durumdadır. Eskiden beri üzeri örtülü bir gizli su yolu olduğu
anlaşılan bu merdivenlerin kale halkının
aşağıdaki çay ve son derece soğuk kaynak suyuna ulaşmasını sağlayan gizli bir
ulaşıma hizmet ettiği anlaşılmaktadır (Resim: 16). Hemen bunun güneyinde, ana
kaya yontularak başka bir patika yol oluşturulmuştur. Gizli yoldaki basamakların
sayısı45'dir. Son üç basamak toprak
altında kalmıştır. Basamakların yüksekliği 30 cm., genişliği 190-110 cm., kalınlığı
ise 25-50 cm. arasında değişmektedir.
Karakaya Kalesi'nin konumu savunmaya
son derece elverişlidir. Savunmayı ön planda tutan eski Anadolu devletleri
için bu konumundan dolayı gözde bir yerleşim yeri olma niteliği taşımaktadır.
Kalenin ve kaya basamaklarının kimler tarafından hangi tarihte yapılmış olabileceği kesin olarak
bilinmemekle birlikte, kalenin biraz aşağısındaki Urartu Göletleri, Altıntepe'ye yakınlığı, savunmaya elverişli konumu, ana kayaya
yapılan taş işçiliği, kimliğiyle ilgili önemli ipuçları değerlendirilebilir.
2.2. Kilise
Kalıntısı
Karakaya Beldesi'nin kurulduğu
yamaçta üst bölümdeki mahallede , bahçeler içerisinde yer alan bir kalıntıdır.
Dıştan dışa 3 m. x 6.40 m. ölçülerinde, dikdörtgen planlı, küçük bir şapeldir.
Şapelin sadece apsis bölümü ile kuzey duvarı günümüze kadar gelebilmiştir.
Diğer bölümlerinin duvarlarının üst kısımları yıkılmış durumdadır. Burası
geçmişte Keleriç olarak nitelendirilen yerde oturan
azınlıkların ibadetgâhı olarak kullanılmaktaymış.
Ortaçağdan kaldığı sanılmaktadır.
İç ve dış mimarisindeki düzgün kesme taş kaplamalar
günümüzde tamamen dökülmüş, ancak moloz taş ve harçtan oluşan iç dolgu
mevcuttur. Benzer örnekleri beşik tonozlu bir örtüye sahiptir. Bu şapelin de aynı
şekilde beşik tonozla örtülü olduğu sanılır. İç ölçümleri 1,60 x 5 m. olup doğu
yönünde yarım daire planlı bir apsis yer
almaktadır İçerisinde herhangi bir süsleme izine
rastlanmamıştır
2.3. HacıNutullah Camii
Karakaya Beldesi'nde yer alan bu Cami'nin
yaklaşık 200 yıl kadar önce HacıNutullah Efendi
adlı bir şahıs tarafından yaptırıldığı bilinmektedir . Mart 1992 depreminde zarar gören cami, tümüyle
yenilendiğinden orijinal özelliklerini kaybetmiştir. Önceden kıymetli ahşap
süslemelere sahip olduğu halk tarafından ifade edilmektedir. Eski yapının
ahşap destekli ve çatılı olduğu, caminin
çevresinde hâlâ mevcut olan üç parçaya bölünmüş ahşap direk ve başlıklardan
anlaşılmaktadır.
Caminin önünde küçük bir mezarlık bulunmaktadır. Buraya halk arasında Şeyh Mezarlığı
denilmektedir. Ancak burada kayda değer,
özellikli mezar ve mezar taşlarına rastlanmamıştır. Mezarlıkta yörenin
yetiştirdiği alimlerden Abdurrahman Efendi'nin mezarı
vardır.
Mezarlığın kuzeybatı köşesinde de Karakaya'nın
yetiştirdiği âlimlerden Pir-i Samî Hazretlerinin ders okuttuğu bir oda
mevcuttur. Ocak başlarındaki dolaplarda
ahşap süslemelerin orijinal özelliklerini muhafaza eden bu oda, günümüzde
yenilenmiş durumdadır
3. BAYIRBAĞ
BELDESİNDEKİ TARİHİ KALINTILAR
3.1. Manastır
Kalıntısı
Bayırbağ Beldesi'nin 4 km kadar kuzeybatısında bir
Manastır kalıntısı vardır. Manastır'dan günümüze bir kilise ile oldukça yüksek
duvarlarla çevrili bir avlu etrafına yerleştirilmiş ve yenilenmiş iki ev ile bir ahır
gelebilmiştir Avlu girişinin solunda duvara monte
edilmiş küçük bir bazalt taş üzerinde,
Ermenice bir kitabe mevcuttur ).
Kilise; içten 4.80 x 3.10 m. ölçülerinde, küçük boyutlu bir köy mabedi
olarak inşa edilmiştir Malzemesi kesme taş ve kireç harcından ibarettir. Yerdeki
yuvarlak profilli taşlardan
kilisenin kemerli bir giriş kapısına sahip olduğu anlaşılmaktadır Yapının
cephesinde, üzerine haç işlemiş taşlar dikkat çekicidir Güney
tarafta kiliseyle bitişik vaziyette
yarım yuvarlak apsisli bir ek şapel mevcuttur.
Tek nefli olarak inşa edilmiş
kilise, beşik tonozla örtülüdür.
Duvarların sıvaları dökülmüş, apsis kemerinde düzgün bazalt kesme taş
kullanılmıştır. Duvardaki paye başlıkları hafif profilli ve sadedir.
Apsisin iki yanında 40 x 40 cm. ölçülerinde ve yerden 1,5
m. yükseklikte birer niş bulunmaktadır.
Güney duvarın ortasında da bir mazgal pencere açıklığına yer verilmiştir. Ancak
pencere çerçevesinde taşlar tahrip olmuştur. Dışta olduğu gibi içeride, apsis
kemerinde de haç işaretlerinin işlendiği
görülmektedir
Kilisenin güneydoğusunda, şapelin yanında yer alan ve 85x50 cm. ölçülerindeki
yuvarlak kemerli bir açıklıktan ulaşılan
ve doğuya doğru uzanan bir gizli geçit bulunmaktadır.
Manastır evleri iki parçadan oluşmaktadır. Alt tarafları moloz
taştan, üst bölümleri kerpiçten örülmüş duvarlara sahip evler, iki katlıdır.
Kilise, ona bağlı şapel ve gizli geçit Ortaçağ'dan,
evlerin ise daha yakın tarihten kalmış
olabileceği tahmin olunmaktadır.
3.2. Hüseyin
Beyzâde Ahmet Bey Çeşmesi
Bayırbağ Beldesi Camii'ne bitişik
olarak yer alan çeşme, gri renkli, düzgün kesmetaş
malzemeden inşa edilmiştir Alınlık
kısmındaki beyaz renkli taşa işlenen kitabe, Arap ve Latin harfleriyle
yazılmıştır. Osmanlıca olarak yazılmış kitabe, beş satırdan oluşmaktadır:
Rahman ve Rahim
olan Allah'ın adıyla
Rableri de onlara gayet
temiz bir içecek içirmiştir.
Hayır ve hasenatın
sahibi
Hüseyin Bey Zâde Ahmet
Bey'dir.
Sene 1367/1948 Sene
1371/1951.
Mihrab nişi şeklinde bin nişe
sahip olan çeşme günümüzde de kullanılmakta olup, üst kısımlarını asma dalları
ve yaprakları sarmış vaziyettedir (Resim: 25).
3.3. Konak Çeşmesi
Bayırbağ Beldesi'ndeki Konağın
önünde bir çeşme yer almaktadır. Kitabelikte sene 1216/1801-2 tarihi vardır.
Düzgün kesmetaş malzemeyle inşa edilmiş olan çeşme
iki yandan kademeli başlıklı birer plasterle sınırlandırılmıştır. Altta
dikdörtgen şekilli bir yalak mevcuttur.
Daha üstte hâlâ faal durumda bir musluk ile kâse koymak için kemerli iki küçük
niş vardır. Kademeli profillerden meydana gelen kornişin üzerinde, içerisinde
ay-yıdız motifinin yer aldığı üçgen alınlık
mevcuttur. Oldukça sağlam durumdaki çeşmede başka süsleme unsuruna
rastlanmamaktadır
3.4. Çeşme
Bayırbağ Beldesi'ndeki konağın
yaklaşık 150 m. kadar kuzeyinde ikinci bir çeşme, Ermenice ve Osmanlıca harflerden
oluşan bir kitabeye sahiptir. Beyaz taşa işlenmiş olan kitabede; 1325/1907
tarihi mevcuttur. Ampir kuruluşlu, gri renkli
düzgün kesme taştan yapılmış olan Çeşme, 3,35 m. yüksekliğinde, 2,05 m.
genişliğindedir. Dikdörtgen şekilli yalağın iki ucuna yerleştirilmiş olan
taşların ön yüzünde birer gül bezek motifi mevcuttur. Profillerle
sınırlandırılmış olan cephede, altta, köşeleri çiçek desenli dikdörtgen çerçeve
içinde, gül bezeklerin merkezinden çıkan iki lüle vardır. Bunlardan birinden
hâlâ su akmaktadır. Üstteki kitabeliğin iki yanına da üzerinde bir üçgen
alınlık yer almaktadır. Yalak, toprak seviyesinin altında kalmıştır. İki yandaki süslemeli
taşlar düşmüş durumdadır
3.5. Konak
Bayırbağ Beldesi'nde Avukat Erhayat Fırattekin'e ait olan Konak,
bahçesindeki çeşmenin kitabesinden hareketle XX. yüzyıl başlarına tarihlenmektedir Büyük ahşap
kapıdan geçilen geniş bir avlu
içerisinde yerleştirilmiş olan bina meyilli bir arazi üzerinde yer alır Bu sebeple
güneybatı yönünde bodrum oluşturularak üzerinde
ahşap balkona yer verilmiştir. Balkonun altında süslemeli büyük bir çömlek
vardır.
Konağa güneydoğu taraftaki üçü serbest, ikisi duvara
bitişik beş ahşap direkle taşınan girişten girilmektedir. Balkon ve giriş
orijinal yapısını muhafaza ederken çatısı, yenilenmiştir (Resim: 31).
Dikdörtgen şekilli, demir parmaklıklı pencerelerle aydınlatılan Konak bir asırlık geçmişiyle
yöre sivil mimarisinin önemli bir örneği durumundadır. Konağın içinde bulunduğu
avlunun, yola bakan güney köşesinde, kırmızı renkli düzgün kesme taştan
yapılmış bir çeşme daha vardır. Üst kısmı tahrip olmuş ve kullanılamaz
durumdaki, yüzeysel yuvarlak kemerli çeşmenin iki yanında, balık sırtı
motifleri ile süslü bir kuşak dikkat çekicidir
4. ÇAMLICA (DALAV)
KÖYÜ HANI
Yöredeki araştırmalarımız sırasında eski
Erzurum-Erzincan kervan yolunun geçtiği güzergâh da
takip edilmiştir. Kervan yolunun Çamlıca
(Dalav) Köyü'nden geçen bölümünde bir han
kalıntısının varlığı tespit edilmiştir Han,
köyün 250-300 m. kadar aşağısında, Bulanık Köyü'ne giden yolun üzerinde
bulunmaktadır. 18, 50 x 28 m.
ölçülerinde dikdörtgen planlı han oldukça harap durumdadır. Üst örtü
çökmüş ve iç kısmını doldurmuştur.
Duvarlar temel seviyesine kadar yıkıktır. Batı duvarı yerden 1,5 m.
kadar ayaktadır. Duvarlar, moloztaş ve kireç harcı
ile inşa edilmiştir. İncelemelerimiz sırasında tespit edebildiğimiz kadarıyla güney taraftaki uzun kenarın
ortasında yer alan kapıdan küçük bir avluya ulaşılmaktadır. Avlunun doğu
ve batı yönlerinde birer hücre yer almaktadır. Bunları üç yönden "U"
şeklinde saran ve muhtemelen beşik tonozla örtülü olduğu anlaşılan
ahır bölümü çevrelemektedir.
Hanın 200 m. kadar doğusunda bir tepe üzerinde yer aldığı
anlaşılan ancak bugün tamamıyla yıkılmış durumdaki bir kalenin izlerine
rastlanmıştır.
5. ESENYURT KÖYÜ
MEZARLIĞI
Eski Erzurum-Erzincan
yolunun Yollar üstü Beldesi yakınlarında, çığ ve heyelan sebebiyle 1965 yılında
karşı tarafta ve daha doğuya nakledilen Eski Esenyurt
Köyü'nde tarihi bir mezarlık bulunmaktadır . Ancak
bu küçük mezarlıktaki mezar taşlarının çoğu tahrip edilmiş durumdadır.
Mezarlıkta, Erzincan (Çayırlı'daki gibi koç şeklinde
bir mezartaşı sağlam kalabilmiştir. Boynuzları
belirtilmiş olan koçun üzerinde bir yüzünde:
Sahib-u kabr ......
Ağa
Oğul Ali Ağa Vâlidesi
Şah Hanım 1323 /1905
diğer yüzünde:
Seyyid Payas (?) zâde
Seyyid
Ali bin Seyyid Ahmed
yazılıdır. Bunun hemen
yakınındaki bir başka mezartaşında da 1227/1812 tarihi
yazılıdır. Ayrıca diğer mezartaşları üzerine hançer,
tüfek, ibrik, tarak, deve ve daire ile daire içinde, içerisi üçgenlere bölünmüş
altı kollu yıldız motifleri işlenmiştir
Pınarlıkaya ve Böşköy'deki mezarlıkta yer alan mezartaşları
arasında şekil, boyut ve süslemeleri açısından büyük
bir benzerlik vardır. Bu mezartaşlarının benzerleri
Doğu Anadolu Bölgesi'nde Tunceli, Erzurum, Erzincan, Iğdır ve Van gibi çeşitli
yerleşim birimlerinde de mevcut olup, bunların Orta Asya Türkleri'ndeki
Şamanist inancın bu coğrafyaya bir yansıması ve
geleneksel değerleri sürdüren kültür kalıntıları olduğu bilinmektedir.
6. PINARLIKAYA
KÖYÜ MEZARLIĞI
Erzurum-Erzincan güzergâhı
üzerindeki Tanyeri'nden sola ayrılan eski yoldan ulaşılan ve "Yer Demir Gök Bakır" filmi çekimi
ile ünlenmiş Pınarlıkaya Köyü'nde tarihi bir mezarlık
vardır Köyün girişinde yer alan ve hâlâ gömü
yapılabilen bu mezarlıkta, çeşitli şekil ve biçimlere sahip mezar taşları ve
mezarlar mevcuttur. Bunlar;
1- Anadolu'da hemen her yerde rastlayabildiğimiz, cesedin
boyutlarına göre açılan çukur ve onun üzerine yerleştirilen mermer plakalar ile
etrafını kuşatan demir şebekelerinin meydana getirdiği bir mezardan ibaret
birinci gruptur. Bunların daha çok yakın tarihli oldukları anlaşılmaktadır
2- Sayıları onu bulan, küçüklü-büyüklü
(çocuklar için küçük, büyükler için büyük) koç-koyun heykelleri tarzında mezartaşlarının
oluşturduğu ikinci grup Pınarlıkaya Köyü Mezarlığı'nda oldukça önemli bir grubu oluştururlar.
Bu tip mezartaşlarının yörede eskiden beri ve geleneksel
tarzda yapıla geldiği sanılmaktadır. Eski Türk çevrelerinde ve özellikle alevilerin yoğun olduğu
yerleşim yerlerinde (Iğdır, Van, Tunceli,
Erzurum, Erzincan vb.) olmak üzere bunların benzerlerine rastlanmaktadır. Erzincan sınırları içerisindeki
Başköy ve
Eski Esenyurt Köyü'ndeki mezartaşlarıyla da
yakın benzerlik içerisinde görülen bu mezartaşlarının
aynı zamanda, Erzincan ve çevresinde XIV. ve XV. yüzyıllarda yöreye hakim olmuş Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletleri
halkının inançlarını yansıttığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple koç koyun heykelleri şeklindeki mezartaşlarıbölgede
daha sık ve yoğun biçimde karşımıza çıkmaktadır
3- Pınarlıkaya
Köyü Mezarlığı'ndaki bir başka grup da Anadolu'da benzer örneklerine pek rastlanmayan
ancak Başköy'de oldukça fazla sayıda ve önemli ölçüde
yer alan bir mezar türünün oluşturduğu gruptur. Kademeli ve yüksek kaidelere sahip olan bu mezarlarda lahidin iki ucuna prizmal
şekilli taş şahideler dikilmiştir (Resim: 43). Bunların
benzerlerine, İlkçağda Batı Anadolu’da yekpare kayadan oyulmuş daha yüksek ve daha büyük ölçülerdeki
mezar taşlarında rastlanmıştır.
4- Mezarlıkta başka bir örneği olmamakla
birlikte, Osmanlı tipi, kavuklu bir şahide ilgi çekicidir.
Üçüncü grup mezarlardan birisinin, baştaşında:
Maşâallah
Lâ
ilâhe illâ'l-lâh
Muhammed
Rasûlu'l-lâh
Ve
lâ havle ve lâ kuvvete
İllâ
bi'l-lâhi'l-'azim
ayaktaşında:
Hüvel-bâki
el-Merhûm
el Mağfûr
el-Muhtâc ilâ rahmeti rabbi
el-Ğafûr İsmail Ağazâde
Muti
Bey'in ruhu için
el-Fâtiha
1316/1898-99
yazılıdır. Koç
şeklindeki bir mezar taşının üzerinde:
Hüseyin
Baba Hazretlerinin ruhu için
el-Fâtiha.
Sene 1324/1906
yazılıdır. Bunların dışında mezar taşlarında bir çok
kitabe mevcuttur. Dikkat çeken, mezar taşlarındaki kitabelerden tesbit edebildiğimiz kadarıyla en eski mezar örneklerinin
H. 1275/1858 ve H. 1240/1824-25 tarihini taşımış olmalarıdır.
Farklı çeşit ve boyutlardaki Pınarlıkaya Köyü mezar taşlarında ilgi uyandıran
hususlardan biri de üzerlerinde
figürlü kabartma ve çeşitli
motiflerin işlenmiş olmasıdır. Bunlar daire içinde altıkollu
yıldız, gülbezek, çarkıfelek, ibrik, daire, at, koç,
tüfek, tabanca, elinde kılıç bulunan süvariyi taşıyan at ve insan (savaş
sahneleri), eyerli at, kılıç, hayat ağacı, perde, rozetler ve rozetlerin iki
yanında karşılıklı arslan, tarak, çekiç ve küçük
boyutlu çeşitli figürlerdir
Dekoratif tarzda işlenmiş olan bu
örnekler, mezarda yatan kişinin şahsiyeti ve yaşam biçimiyle yakından
alakalıdır. Ancak bunların, kökü Şamanizm'e kadar inen daha sonralarıda
dini bir içerik kazanarak sembolleşen anlamları ihtiva ettiğine kuşku yoktur.
Örneğin ibrik temizliğin, tepsi ikramın, konuk severliğin, kandil, aydınlığın
sembolleridir. Tüfek, tabanca, kılıç, ok, yay ve eyerli at ile savaş sahneleri,
Türklerin yaşam biçimleriyle ilgili semboller olup mezarda yatan kişilerin
yiğitlik ve kahramanlıklarını ve savaşçı insan olduklarını göstermektedir.
Anadolu insanı bu anlamları dededen toruna aktararak günümüze kadar taşımış ve
kültür değerlerini yaşatmayı başarmıştır.
7.
SONUÇ
Üzümlü ve çevresinde
gerçekleştirdiğimiz araştırmalarla; yörenin tarihinin içinde bulunduğu coğrafi
bölgenin tarihi seyrine paralel bir akış gösterdiğini belgeleyen eserler tespit
edilmiştir. Kazılarla, önemli bir Urartu yerleşmesine sahip olduğu
ortaya çıkarılan Altıntepe'nin yanısıra, yine aynı zaman dilimine tarihleyebileceğimiz
Üzümlü Kalesi, Kaya Mezarı(Şeyh Karpuz Mağarası), Saztepe
Höyüğü, Küçük Höyük ile Karakaya Kalesi ve Kaya Basamakları
yörenin tarihine ışık tutacak önemli veriler sağlayan yerler olarak dikkate
değerdir.
Bayırbağ
Beldesi'ndeki Manastır kalıntısı ile Karakaya Beldesi
ve Üzümlü İlçe Merkezi'ndeki kilise kalıntıları, Ortaçağ'da da yörede
yerleşimin devam ettiğini gösteren az sayıdaki örnekler olarak
değerlendirilebilir.
Anadolu'nun Türkleşmesinde en önemli
aşama olarak kabul edilen Anadolu Selçukluları'nın son devrine (İlhanlı etsininin yaygın olduğu bir tarihe) işaret eden Akkoyunlu Camii'ndeki 701 H. /1301-2 M. Tarihli kitabe ayrıca
önemlidir. Yine Erzurum'u Erzincan'a bağlayan eski kervan yolunun yeni bir
menzilin, "Çamlıca (Dalav) Köyü Hanı"yla
tespit edilmesi de araştırmanın sonuçlarıaçısından önem atfedilebilecek bir hadisedir. Mart 1992 depreminin bir
sonucu olarak büyük oranda göç vermiş olan Bayırbağ
Beldesi'nde tespit ettiğimiz çeşmeler ile bir konak ve bu konaktan başka bir
çok evde rastladığımız ahşap işlemeli kapılar sanat zevkinin burada yakın
zamana kadar canlı olduğunu gösteren örneklerdir.
İl merkezine bağlıbir kasaba iken 1987 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe olan ve adını yetiştirdiği siyah üzümlerden alan Üzümlü (eski adı Cimin) ve çevresinde, eski çağlardan beri iskânın olduğu anşılmaktadır. Ancak günümüze gelen eserler bunlarla sınırlı kalmıştır. Az sayıda kültür mirasının zamanımıza ulaşmasındaki başlıca etkenler, doğal afetlerle kışları çok sert geçen iklim koşullarının yanısıra, tarihi eserleri hemen her gün tahrip etmek suretiyle kaçak yapılan kazılardır. Öte yandan şunu da ifade etmemiz gerekir ki, sahip olduğumuz taşınır-taşınmaz kültür değerlerimizi bu denli acımasızca ve insafsızca yok etmeye devam edersek, sonraki nesillerin "bizim" diyebileceği pek bir şey kalmayacaktır.
.